SAM Başkanı Yılmaz, Türkiye’nin kendisine biçilen rolden daha ileride olduğunu söyledi

Yılmaz, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinin Buluşmalarında, “Cumhuriyet’in 100. Yılında: Uluslararası Stratejik Araştırmalar ve Gelecek Vizyonu” konulu konuşma yaptı.

Dışişleri Bakanlığının gelecek vizyonunu anlatan Yılmaz, bu dönemde küresel mekanizmaların belli sorunlara cevap verme konusunda ciddi problemler yaşadığını; küresel yönetişim kurumları ya da karar alma çevreleri ve mekanizmaların çözüm üretemediğini belirtti.

Yılmaz, şu anda ciddi bir sıkışmışlık olduğunu kaydederek, Türkiye’nin daha önce kendisine biçilen rolden daha ileri, daha farklı ve daha güçlü bir noktada olduğunu vurguladı.

Türkiye’ye daha önce uygun görülen rolün artık küçük geldiği için sistemi zorladığını aktaran Yılmaz, böyle bir yerde karar alma mekanizmalarına müdahale etmenin ya da bir şekilde katkıda bulunmanın böyle bir stratejiden geçtiğini söyledi.

“İçinde kalarak uluslararası hukukun sınırlarını zorluyoruz”
Yılmaz, şu anda var olan sistemde uluslararası hukuka dayalı, kapsayıcı, adil bir yönetimin nasıl olabileceği, nasıl bir düzen kurulabileceği arayışıyla politikaları şekillendirmeye çalıştıklarını dile getirdi.

Buna ilişkin Yılmaz, “Uluslararası hukuka uyuyoruz demek, legalist bir perspektiften bakıyoruz demek değil ama yaptığımız her şeyin meşru olması, yaptığımız her şeyin uluslararası hukuka uygun olması bizim açımızdan önemli. Ama tabii ki, uluslararası hukukun sınırlarını zorlayan, dar gelen yerlerini biraz genişletmeye çalışan, belli yerleri dönüştürmeye, değiştirmeye çalışan, problemli olan alanlarda mümkün olduğu kadar Türkiye’nin bulunduğu yere, Türkiye’nin çıkarlarına, Türkiye’nin bakışına uygun bir çerçevenin oluşması için de zorlayıcı, hukukun sınırlarını da zorlayan bir politika üretmeye çalışıyoruz, ama içinde kalarak.” diye konuştu.

Yılmaz, halihazırda karşı karşıya kalınan küresel sorunların da Türkiye’nin temel problemlerinden biri olduğunu kaydederek, bunun için de daha uluslararası bir alanda farklı bir politika üretmeleri gerektiğini söyledi.

Uluslararası planda karşı karşıya kalınan temel sorunları sıralayan Yılmaz, “Bölgemiz başta olmak üzere silahlı çatışmalar, terörizm, sınırları zorlayan konular olarak illegal göç, yabancı düşmanlığı, İslam düşmanlığı, iklim krizi, gıda krizi ve siber tehditler…” ifadelerini kullandı.

Yılmaz, bütün bu sorunların global yönetişim mekanizmalarında bir dönüşüm gerekliliğini gündeme getirdiğine işaret ederek, “Biz de bu değişiklik için sistemin içinde kalan, problem çözücü olan, sorunlara çözüm arayışıyla yaklaşan, her zaman bir alternatif üretmeye çalışan, elindeki alternatifle yürümeye çalışan ama bir şekilde sistemi de dönüştürücü bir aktör olarak bu sistemin içinde kalmaya çalışıyoruz.” dedi.

Stratejik sabır ve kararlılık
Yılmaz, buradaki yöntemlerinin temel parametrelerinin stratejik sabır ve yılgınlık bilmez bir kararlılık olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti:

“İkisi de son derece önemli çünkü stratejik sabır özellikle bizim milletimiz için çok anlaşılması zor bir kavram. Tez canlı bir millet olduğumuz için hemen bir şeyleri yapmak istiyoruz, hemen sonuca ulaşmak istiyoruz, bir an önce meseleleri çözmek istiyoruz. Ama uluslararası sistemde sorunlar bir anda çözülmüyor. İşte Filistin sorununa bakarsanız 100 yıllık bir mesele.”

Daha derin açıdan bölgesel krizlere bakıldığında 100 yıldan uzun süredir, Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasından bu yana ortaya çıkmış bir sistem sorunu olduğunu söyleyen Yılmaz, Balkanlar, Kafkaslar, Orta Doğu, hatta Akdeniz bölgesindeki krizlerin neredeyse tamamının sebebinin de sistem krizi olduğunu belirtti.

Yılmaz, “Sorunlar eski, problem zor, çözülmesi için çok ciddi angajmanlar, çok ciddi diyalog mekanizmalarının geliştirilmesi gerekiyor. Diplomatik yeniliklerin oluşturulması gerekiyor, onun için de biz stratejik sabrı uygulamak zorundayız.” dedi.

“Orta büyüklükteki devletler” denilen devletlerin uluslararası sistemde yapabileceği en iyi şeyin de büyük oranda bu olduğuna değinen Yılmaz, şu değerlendirmede bulundu:

“Burada sabrımız aynı zamanda kararlılıkla da beraber örülen bir tavrı içinde barındırıyor. Kararlılığımız son derece net çünkü, biz büyük oranda ne istediğimizi biliyoruz. Hangi konuyu gündeme getirmek istediğimizi biliyoruz. O konunun da takipçisi oluyoruz. Mesela somut örnek vermek gerekirse; Filistin sorunu başladı, herkes olayın daha farklı ve daha güncel konularına odaklanırken, biz ilk günden itibaren garantörlük meselesi ve Filistin Devleti’nin kurulmasının zorunluluğu konusunu gündeme aldık. İlk günden beri de bu politikamızı sürdürüyoruz.”

“Filistin Devleti’nin varlığının tartışılmasında Türkiye’nin önemli katkısı var”
Filistin’de yaşanan acıların, sağlık, gıda, barınma sorunlarının ve ateşkesin Türkiye’nin de sorunu olduğuna işaret eden Yılmaz, bu sorunların çözülmesinin problemi ortadan kaldırmadığını ve bunlar bugün çözülse de 5-10 yıl sonra aynı sorunların tekrar yaşanacağını ifade etti.

Yılmaz, aynı sorunlar yaşandığında buna “dejavu” diyeceklerini ve Türkiye’nin bunu söylememek için hem stratejik sabrı hem de kararlılığı beraber yürütmeye çalıştığını belirterek, “O yüzden de şu anda dünyada eğer Filistin meselesindeki tartışma, terörizm meselesi veya güvenlik meselesi veya basitçe İsrail’in güvenliği meselesi olarak değil de Filistin Devleti’nin varlığının zorunluluğu üzerinden tartışılıyorsa, bunda Türkiye’nin bu kararlılığının ve gündeme bu türlü müdahale etmesinin çok önemli bir katkısı var.” diye konuştu.

“Küresel amaçlarımızı gerçekleştirmek istiyoruz”
Bahsettiği stratejinin temel parametrelerinden ilkinin öncelikle bölgede barış ve güvenliği tesis etmek olduğuna işaret eden Yılmaz, ikincisinin, Türkiye’nin dış ilişkilerini daha kurumsal hale getirmek ve yapısal bir zemine kavuşturmak olduğunu söyledi.

Yılmaz, bölgede zenginlik sağlayacak bir iklim oluşturmaya çalıştıklarını kaydederek, son olarak da küresel amaçları gerçekleştirmeye çalıştıklarını dile getirdi.

Bölgede barış ve güvenlik sağlamak için yeni ittifak modelleri oluşturmanın farklı ittifak mekanizmaları anlamına geldiğini söyleyen Yılmaz, bu konularda biraz daha yaratıcı olmak için çalıştıklarını belirtti.

Yılmaz, somut örnek olarak da Türkiye’nin etrafında devam eden “vekalet savaşlarına” işaret ederek, bunların nasıl yönetilebileceğine ve terör meselesinin nasıl kontrol altına alınabileceğine önem verdiklerini aktardı.

“Ciddi bir ittifak sistemi oluşturulmalı”
Türkiye’nin derdinin felaketten bir fayda sağlamak olmadığını vurgulayan Yılmaz, aksine herkesin işini görebilecek bir ortak güvenlik sağlayarak ileriye dönük, güvene dayalı ve daha ciddi bir ittifak sistemi kurmak olduğunu söyledi.

Yılmaz, bu çerçevede Türkiye’nin önceliklerine ilişkin, “Suriye’de toprak bütünlüğünün sağlanması. Irak’ın toprak bütünlüğünün sağlanıp siyasi istikrarının sağlanması. İran-Suudi Arabistan ilişkilerinde yakınlaşmanın, normalleşmenin sağlanması. Orta Doğu’da şu anda Filistin-İsrail sorununda garantörlük mekanizması ve bunun üzerinden Filistin Devleti’nin kurularak buradaki şiddettin kontrol altına alınması.” ifadelerini kullandı.

Daha güçlü bir NATO ilişkisi
Yılmaz, Türkiye’nin stratejik ilişkilerine ilişkin de şu görüşleri dile getirdi:

“Var olan stratejik ilişkilerimizin güçlendirilmesi derken, yürüyebildiği kadar ve bizim istediğimiz şekilde elbette NATO’yla ilişkilerimizin güçlendirilmesi ve Türkiye’nin elbette çıkarına olacak şekilde, Türkiye’nin fayda sağlayabileceği perspektifin daha da fazla öne çıkabileceği, karar alma mekanizmalarında da daha güçlü olabileceği perspektifle daha güçlü bir NATO ilişkisi. Avrupa Birliği’yle yeni açılan sayfalarla yeniden tıkanmış sorunları çözmeye çalışarak daha yakın, daha güçlü bir stratejik ilişkiye çevirme arayışı. Karşılıklı güvenin artırılması, siyasi işbirliğinin ve bir şekilde siyasi dayanışmanın daha fazla artması.”

“Türk dünyasında serbest seyahat”
Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) konusunda daha fazla işbirliği ve entegrasyona dayalı bir yapılanmanın oluşturulmasının en önemli taşıyıcı ülkelerinden birinin Türkiye olduğunun altını çizen Yılmaz, sözlerini şöyle tamamladı:

“TDT’nin giderek önümüzdeki dönemlerde Avrupa Birliği benzeri insanın, malın daha kolay hareket edebildiği, Gümrük Birliğinden tutun, vize kolaylaştırılmasına, kimlikle seyahate kadar, ortak para birimine kadar uzanacak bir yapıya dönüşmesini hedefliyoruz. Bu, belki uzak bir ufuk ama belki ortak para birimine gidebilecek kadar ileri bir derinleştirilmiş işbirliği ve entegrasyon modellerini oluşturmak istiyoruz.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir